Benim şehrin taşı toprağı altın Bir avuç toprak elime aldım ve baktım Melek ve şeytan aynı sofrada tatlım Hesapta düşmanımdaymış gizlim saklım Hergün değişir ayakkabıları kırkayaklımın. Boşa fincan çevirme çıkmayacak falın bozulur büyü be kadın Beddualar geri dönerse kaçar bütün tadın 23 Eylül dökülme zamanı yapraklarımın Ektiğini yediğinde şiddetle ağrıyacak karnın. Başkalarını kötülemekten çirkinleşti suratın Niyetini bozdun yeter sana kendi kahrın İnsanlık kedi olsa sen titrek ben atılganım Durmadan rahatsızlık veren sen pirem ben aslanım Üstadım olay budur biraz ekmek biraz sudur İnsanlık açlıktan telef o şeytan ki hep obur Dünyadaki en büyük dert kişinin kendi derdi Derde ortak olunmaz dert ilgilendirir ferdi Dert dileme hiç boşa bana bilmez misin ben dert küpüyüm Günden güne ölüyorum ben inan hayatımın yarını dünüyüm Dert dileme hiç boşa bana bilmez misin bend dert küpüyüm Kapkara zindan benim dünyam kumu ayak yakan sahra çölüyüm İçin gider istediklerini başkasında görünce Karnını insan etiyle doyurup durmuş gelin görümce Etrafın kararır birden ışık sönünce Herşey bitiverir tabutun kapağı üzerine düşünce Kim ne kadar taş taşırsa kolu o kadar ağrır Kalp ne kadar yüklenirse huzur o kadar daralır Kolo dünyada yer alır gidene kadar buralıdır Kimin canı en fazla yanarsa en çok o bağırır Sesini duyan olur olmaz orası tartışılır Biraz diş sıkmakla her güçlük elbet aşılır Ya da sıkmaktan dişler kırılır hisler yıpranır Küçük bir damla su büyük okyanuslar taşırır Mutluluğumda gözü olanın gözleri çıksın yere düşsün Kalbi olmayanda vicdan aramak ne mümkün? Bel bükerse ne önemi kalır boynun? Manzarası kalır mı şehrin? Alır mı dilin eski lezzeti? Dert dileme hiç boşa bana bilmez misin ben dert küpüyüm Günden güne ölüyorum ben inan hayatımın yarını dünüyüm Dert dileme hiç boşa bana bilmez misin bend dert küpüyüm Kapkara zindan benim dünyam kumu ayak yakan sahra çölüyüm