Kanıksanmış çağımızın vahim çaresizliği Elleri kolları bağlanmış, kesilmiş kısılmış sesleri Azımsanmış kalıbımız, avam gayesizliği Dilleri gözleri dağlanmış; yanmış, kül olmuş közleri Kalmamış hayallerin tutunacak, tutulacak bir yanı Olmamış bir türlü, ideal bir türlü olmamış Sarmış yoksun, zavallı zihni bencillik ve açgözlülük Dolmamış bardağı, akmış su, bardağı dolmamış Müphem dürtülerin istilası, bunalımın kıvılcımı Zorluyor bedenini, ruhunu bu derin, kasvetli sürünceme Esmek mi gerek kurumuş çölde? Yağmur olup akmak mı? Kesmek mi gerek ruhun kanserini? Kökten söküp atmak mı? Çaldınız hayatın renklerini, koydunuz da sığmadı resminize Azalıp biteceksiniz ve bizler tüküreceğiz taştaki isminize Göklerden kovulmuş çocuklarız biz, avare ve serkeş Lağımın doğaya karıştığı yerdeyiz, biçare ve sarhoş Hanidir baltalar ensemizde, uzun ip boynumuzda Süreğen bir sıkışma göğsümüzde ve sadık bir yılan koynumuzda Aradığımız huzuru bulamayacağız galiba biz bu dünyada Tutar elleri silah, tutar elleri tesbih Cahil, yobaz itler; tespitleri keskin Kurnaz ve azgın "alt insanlar" Çaldınız hayatın renklerini, koydunuz da sığmadı resminize Azalıp biteceksiniz ve bizler tüküreceğiz taştaki isminize Esmek mi gerek kurumuş çölde? Yağmur olup akmak mı? Kesmek mi gerek ruhun kanserini? Kökten söküp atmak mı?