Ağlayarak doğdun anladın ki tanrı derdi peşin verdi Tek meziyetin kusur içinde geçinmekti Ne yürekmiş sendeki dümdüz ettin yokuşları Ben peşindeydim o yokuşun en başındaydım Ya gözyaşı harici ıslanırsak Boşver onu bunu da kül kokulu damlarımız damlatırsa Sükuta uzanırız o vakit Nihayetinde yalnızlık ağlatır anlatılmaz Ben yarana merhem olmadan evvel günün gündü Hüzündiz çiçeğin solmuş üzülmüşsün Bırak orda bir yerlerde daima hüzün dursun Beni de siktir et artık yüzün gülsün Bu gece unutucam aynadakini sen sanmayı Derken bile çehremi sinir basar Bakma bana sen sol yanımdan diril hazan Ve bir elin nesi var deme bir elim şiir yazar Eskisi gibisin aynı nasıl değişmişsin İncecik bileklerinle asır devirmişsin Göğe toprağa bezenmişsin Huzur içinde yat güle dikene sarılmışsın Ne mutlu yüzyıl geçmiş düşünmüşsün Eskisi gibisin ikimiz için üzülmüşsün Şarabı sev tütünü incitme Beni de unut artık yüzün gülsün Ve uzar saçım sakalım Eski bi şarkısın seneler geçti bırakmadın yakamı Şimdi ütüsüz suratım ve pek bir günahkarım Neşem yarım tek kurbanıyım bu dilemmanın Eski bir şiirdim unutuldum gittim Yere batsın bahtım da en az yazım kadar çirkin Merak etme bir ağaç gövdesine kazılmadı ismim Siktir gülümsüyorum ve bataktayım dimdik Yine de bekler miydin ben yokuş sonlarında Dilimde küfür pazar torbaları kollarımda Sönmüş sigaram ağız kenarında Düşlüyorum bunları saçlarımda aklarla Öyle çok da uzak değilsin hasta yatağımdan Kırk yıllık hatırşinas bi zat tadı damağımda Naçizane adım yaşam ve ölüm sapağında El sallıyorum sana bu yüz yıllık kusurumdan